• Akşam Akdeniz, AB Medya ile tekrar merhaba dedi
  • Sahilin nabzını AKŞAM Akdeniz tutacak... Tarafsız yayın ilkesiyle bölgenin sesi olmayı hedefleyen ´efsane´ geri döndü. Gazetenin tanıtım kokteylinde işadamları, siyasiler, medya dünyası buluştu   AKŞAM, Antalya, Burdur ve Isparta illeri ile Muğla´nın Fethiye ilçesi ve Afyonkarahisar´ın Dinar ilçelerinde dağıtımı yapılan Akdeniz ilavesi, 2008´de ara verdiği yayın hayatına yeniden başladı. 22 Aralık 2012´den itibaren AB Medya işbirliğinde yeniden yayımlanmaya başlanan Akdeniz ilavesinin tanıtım kokteyli Rixos Downtown Antalya´da gerçekleştirildi.
    GeceyeMaliye Bakanı Mehmet Şimşek, eşi Esra Şimşek ile birlikte katıldı. AK Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Menderes Türel de kokteyle eşi Ebru Türel ile birlikte geldi.
    DAVETLİLER arasında AK Parti Antalya Milletvekili Gökçen Özdoğan Enç, CHP Antalya milletvekilleri Osman Kaptan, Yıldıray
    Sapan, Gürkut Acar, MHP Antalya milletvekillerinden Mehmet Günal ile Yusuf Ziya İrbeç de yer aldı. Ayrıca Antalya Valisi Ahmet Altıparmak, AK Parti Antalya İl Başkanı Mustafa Köse, Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Türkiye Otelciler Federasyonu Başkanı Osman Ayık´ın da aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mevlüt Yeni´nin de aralarında bulunduğu çok sayıda basın mensubu da yayın hayatına başlayan AKŞAM Ailesi´ni gecede yalnız bırakmadı.

  • Akşam´dan Akdeniz´e Ek Gazete
  • Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Yerel yönetimi güçlendirme çabasındayız. Bu sürecin pekişmesi için yerel basının da güçlenmesi lazım, haberleri en kaliteli şekilde gazetelerinde vermesi lazım" dedi. Bakan Şimşek, Akşam Gazetesi´nin Akdeniz ekinin yeniden yayın hayatına başlaması dolayısıyla Antalya´daki bir otelde düzenlenen törene katıldı. Törende, Mehmet Ali Birand´ın ve Toktamış Ateş´in vefatından dolayı basın camiasına başsağlığı dileyen Şimşek, Antalya´da Türk Hava Yolları ile vergi dairesi başkanlarının yer aldığı iki önemli toplantıya katıldığını belirtti. Her sabah okuduğu gazeteler arasında Akşam´ın da bulunduğunu dile getiren Şimşek, Akşam Gazetesi´nin çok ilkeli, objektif, kaliteli bir gazete olduğunu belirterek, gazete ekibini tebrik etti. AK Parti iktidarı olarak yerel yönetimlerin güçlenmesi yönünde çalışma yaptıklarını kaydeden Şimşek, "Yerel yönetimi güçlendirme çabasındayız. Bu sürecin pekişmesi için yerel basının da güçlenmesi lazım, haberleri en kaliteli şekilde gazetelerinde vermesi lazım" diye konuştu. Antalya´nın sadece Türkiye açısından değil, dünya açısından önemli bir kent olduğunu dile getiren Şimşek, Antalya´nın Türkiye´nin en önemli turizm merkezi ve katma değer açısından önemli bir şehri olduğunu söyledi. Bu doğrultuda Antalya´ya ayrı bir önem verdiklerini ifade eden Bakan Şimşek, "Antalya´nın her açıdan gelişmesi için gereken desteği veriyoruz, bundan sonra da vermeye devam edeceğiz" dedi. Akşam Gazetesi ailesini tebrik eden Şimşek, Akdeniz ekinin hayırlara vesile olmasını temenni etti.

  • Antalya´da asla güneş batmaz, batamaz
  • AKŞAM Akdeniz için Antalya Rixos´ta düzenlenen davette aklımda kalan bu sözleri Antalya Valisi Dr. Ahmet Altıparmak´a aktarıyorum. Gülümsüyor.
    ´Emniyet Müdürü´ne ve Emniyet´teki müdür arkadaşlar da bu şehre göreve geldiklerinde aynı şeyleri söylerim: Antalya´da asla güneş batmaz, batamaz. Fırtına olmaz, bulut olmaz, oldu denmez. Güneşimiz hiç eksik olmaz.´
    Şunları da söylüyor:
    ´Van depreminden sonra çok sayıda depremzedeyi şehrimizde konuk ettik. Suriye´den gelen pek çok konuğumuz var ama bugüne kadar Antalya ile depremzede, Suriyeli fotoğrafını hiç bir araya getirmedik. Getirmedik ki, Antalya´nın dünyadaki algısı sıkıntı yaşamasın.´
    Vali Dr. Ahmet Altıparmak ´Antalya bugünkü konumuna kolay gelmedi´ diyor ki haklı.

    ´Gevşeyince, gevşiyor´
    AKŞAM Akdeniz´in davetinde, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek´e bu yıla dair yorumunu soruyorum:
    ´Sıkı tutmak lazım. Yoksa gevşeyince, gevşiyor´ diyor.
    Bu sözlere gülümseyince, Bakan Mehmet Şimşek de gülüyor ve ekliyor:
    ´Kriz olmasa da, sıkmak gerekiyor.´
    Kamu borçları, enflasyon, cari açık, işsizlik, istihdam, büyüme gibi alanlarda Türkiye gayet başarılı. Hele hele global krizden çıkamayan ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye´nin haline şükretmesi gerekiyor.
    Bakan Şimşek, Türkiye´nin başarısını vurgularken, kendi ekibini de unutmuyor, Gelir İdaresi çalışanlarının katkısına dikkat çekiyor.

  • Akşam Gazetesi´nin Akdeniz Eki yeniden yayın hayatına başladı

  • Akşam Gazetesi´nin 2008 yıılında kapatılan Akdeniz ekinin, yeniden Batı Akdeniz´de yayın hayatına başlaması dolaysıyla Rixos Downtown Hotel´de kokteyl verildi. Geceye, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Antalya Valisi Ahmet Altıparmak, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Menderes Türel, Ak Parti Antalya Milletvekili Gökçen Özdoğan Enç, CHP Antalya milletvekilleri Osman Kaptan ve Yıldıray Sapan, MHP Antalya milletvekilleri Mehmet Günal ve Yusuf Ziya İrbeç, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, iş, siyaset ve bürokrasi dünyasından çok sayıda isim katıldı.

    Yerel eklerin çok önemli olduğunu belirten Bakan Şimşek, yerel yönetimler kadar yerel basının da güçlenmesi gerektiğine işaret etti. Antalya´nın gelişimi ve dünyadaki konumunun güçlenmesi için her türlü desteği verdiklerini belirten Bakan Şimşek, Akşam Gazetesi´nin Akdeniz ekinin hayırlı olması dileğinde bulundu. Vali Ahmet Altıparmak ve diğer siyasetçiler de Akşam Akdeniz´in bölge basını adına hayırlı olması dileğinde bulundu.

  • Akşam Akdeniz eki yeniden yayın hayatına başladı
  • ZAMAN - HABERLER BÖLGE HABERLERİ ANTALYA Akşam gazetesi, yeniden günlük Akdeniz ilavesi vermeye başladı. Akşam’ın yeni eki nedeniyle önceki gün Rixos Downtown’da bir açılış kokteyli düzenlendi.   Kokteyle; Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Antalya Valisi Ahmet Altıparmak, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Menderes Türel, Akşam Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya ve Akşam Akdeniz’in imtiyaz sahibi Ayla Çekiç’in yanı sıra siyaset, iş ve medya dünyasından geniş katılım oldu. Kokteylde konuşan Maliye Bakanı Şimşek, yerel yönetimleri güçlendirme çabasında olduklarını belirterek bu sürecin pekişmesi için de yerel basının güçlenmesi gerektiğini ifade etti. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Türel de, yeni ilavenin Antalya için kazanç olduğunu dile getirdi. Akşam Genel Yayın Yönetmeni Küçükkaya ise Akşam Akdeniz’in tarafsız yayın ilkesiyle bölgenin sesi olacağını vurguladı. Akşam Akdeniz eki daha önce yayınlanmış ama 2008 yılında kapatılmıştı.  

  • High life 10 yaşında
  • Antalya’nın en kaliteli, en tecrübeli ve en başarılı dergisi Antalya High Life 10. yılı ve 100. sayısını çıkarmanın haklı gururunu ve heyecanını yaşıyor. Antalya’da bir arşiv olarak saklanacak High Life’ın 100’ncü sayısı bayilerdeki yerini aldı.

  • Reklamcıların en dobrası: Ayla Çekiç
  • Hayatında gri tonlara yer yok   Bu hafta Cuma sohbetimizi yaptığımız Ayla Çekiç’in yıllar önce eşinin aracılığıyla Antalya’da şubesi açılan Cen Ajans’ın başına geçişinin ilginç bir öyküsü var. O günlerde, Antalya’da yaşamaya devam etmek istediği için işlerin başına geçen Ayla Hanım’a eşi Bülent Bey, “Sen reklamdan anlamazsın” der. Bu söz üzerine ajansın ortağı olan Ayla Çekiç, Cen Ajans’taki başarısıyla kentin ödüllü reklam ajansları arasına ismini yazdırır. Bakımlı, havalı, güzel, girişken, samimi, dobra bir iş kadını olan Ayla Çekiç sadece işkadınlarının değil, işadamlarının da en güçlü rakibi. Bu nedenle çekemeyenler çok. Onun, işini yaparken takındığı tavrı anlamıyorlar. Oysa bu tavır, yaptığı işi başarma hırsından kaynaklanıyor. Başarısızlığa tahammülü yok. Aldığı her işi en iyi şekilde yapmak istiyor. Onu yakından tanıyanlar, bunu çok iyi bilir. Ayla Çekiç sadece firmasıyla değil, ismiyle de Antalya’da marka olmuş bir işkadını. Reklam ajansı ve yayıncılığın dışında turizm işletmeciliği ve inşaat sektöründe de başarılı firmaları olan Ayla Hanım, Antalya iş dünyasında 25. yılını yaşıyor. İş dünyasında kadın olmanın zorluklarını fazlasıyla yaşadığını belirten Çekiç, hakkında merak edilenleri tüm samimiyetiyle anlattı. Ayla Çekiç, hayatında her zaman siyah ya da beyaz rengin hakim olduğunu, gri tonlarında yaşamadığını anlatırken, dostluklarını, iş tecrübelerini, kısaca yaşamını bizlerle paylaşırken kendisini üzen tek şeyin kendisini tanımadan konuşanlar olduğunun da altını çizdi. Yaşama dair tecrübelerini, “Canım dediklerim bugün düşmanım olmaz. Dün nefret ettiklerim bugün canım olmaz. Hatırı vardır sevdiklerimin ya da sevmediklerimin. Sildiklerim de vardır... Onlar hatalarımın ve keşkelerimin sonucudur. Adlarını anmam, hatırlarını sormam, dertlerinin peşinden koşmam… Kalbimle hareket edip sevdiklerimde karakter ararım. Bazen de yanlış seçimler yaparım, karaktersizleri de sevdiğim olmuştur. Anlamazdan gelişlerim, salağa yatışlarım, kaybetme endişesinden değil, yine mi yanlış seçtim korkusundan gelir. Şerefsize, şerefsizliğinin hakkını vermek lazımdır. Havlayan köpek ısırmaz demeyin. Sabrını yitirmiş insanın ne yapacağı belli olmaz” cümlesiyle özetledi. Antalya’yı çok sevdiğini belirten Ayla Hanım, yıllar önce basında çıkan yanlış bir haberde kendini ifade edemediğini, bu yüzden de yayıncılık sektörüne girdiğini belirtti. “Ben bu şehirde yaşıyorum ve bu şehirde yaşlanmak istiyorum. Öldüğüm güne kadar yayıncılık yapacağım ve herkesin kendisini doğru ifade edebileceği, kendisine doğru haberin verileceği ve etik kurallara uygun yayıncılık yapacağım dedim ve öyle de oldu. Bakın gazetecilik yapacağım demiyorum. Yayıncılık yapacağım dediğim için de yayınımın her karesine bakarım, gerekirse müdahale ederim” Ayla Hanım, bir yandan da sözünün dinlenmesi için hukuk okuması gerektiğine karar vermiş ve sınavlara hazırlanıyor. Başarılı ve güçlü bir işkadını olan Ayla Çekiç’le birçoğuna bu sayfada değinemediğim çok hoş bir sohbetimiz oldu. Sohbete başlarken medya sektöründeki iki kadın bir araya geldiğinden, ikimiz de heyecanlıydık. Antalya reklam sektörünü, yayıncılığı ve iş hayatını konuştuğumuz keyifli sohbetimizde 25 yılın birikimini bu hafta Ayla Çekiç’ten dinledik.   - Antalya dergi sektöründe doyum noktasına gelindi mi? Yayıncılık sektöründe onuncu yılıma giriyorum ama asla kendimi gazeteci olarak yansıtmadım. Yayıncı olarak konuştum. Herkes bu işi yapabilirim diye düşünerek yayıncılığa başlıyor. Başladıktan sonrada ucundan köşesinden bir yer buluyor. Yer bulduğu için de yazılı medya sayımız bu kadar fazla. Bu fazlalığı yaşatan da sonlandıracak olan da okuyucudur. Ama bu sadece medya sektörüne özel bir durum da değildir. Ben aynı zamanda inşaat sektöründe de çalışıyorum. Geçen sezon tedarikçinin bölge müdürü olarak çalışan biri, bir yıl sonra karşınıza taşeron olarak rakip çıkıyor. Hiç kimse bilançosunu, referanslarını sormuyor. Dolayısıyla banka ilişkileri de öyle… Bankalar bir gecede kredileri kapattılar. Eskiden üç yıllık bilançoya bakılmadan kredi verilmezdi. Şimdi her isteyene hatta istemeyene bile zorla kredi verdikleri bir tablo oluştu. Bu aksaklıklar uzun vadede sıkıntıya sebep olan aksamalardır. Kriter yok. Bizim sektörde de öyle, herkes gazeteci… - Yayıncılık sektörüne cemiyet dergisi kavramı High Life ile girdi. Bu dergi nasıl oluştu? Yayıncılık sektöründe benim ilk göz ağrım Antalya Life dergisidir. Dergi sektöründe bir çığır açtı. Yaşam dergisi olarak gerçekten bir sektör oluşmasına öncülük eden bir yayın oldu. Hep doğru, düzgün ve etik yayıncılık yapmaya çalıştım. Kişisel duygularımı asla yayınlarıma karıştırmadım. Mümkün olduğunca Antalya’yla ilgili yaşanan her türlü sorunu ve güzelliği yansıtmak istedim. Ama maalesef ki okuma alışkanlığımız olmadığı için resim ağırlıklı şeylere dikkat ediyoruz. High Life dergisini de bu yüzden çıkardım. Okuyucum bana çok saygı duydu ve poz verdi. Hayatlarını, evlerini, işlerini açtılar. Bana saygı duydukları için, yayınıma saygı duydukları için bana güvendiler. Eskiden yerel eklerin ikinci sayfalarında mankenler ya da sanatçılar olurdu. Antalya Life ve High Life yayınlandıktan sonra cemiyet hayatı gazetelere de yansıdı. Gazeteci arkadaşlarımızın işlerini daha rahat yapmalarını sağladı. Fakat bunu doğru algılamayanlar da var. - Cemiyet hayatı değişmiyor ama bu hayatı yansıtan yayınlar her geçen gün artıyor. Bu rekabet standartları düşürmüyor mu? Ben bu konuyla ilgili hiç muzdarip değilim. Çünkü benim yayınımda hep, düzgün, özel hayatı insanları ilgilendirmeyen cemiyet dışı çok az haber görünür. Dolayısıyla bugün bir işadamı benim yayınımda çıkmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz. Türkiye geneline baktığınızda sanat camiası basın sayesinde popülaritesini sağlıyor ve ekmeğini kazanıyor. Ama bizim Antalya cemiyet hayatında böyle bir şeye ihtiyaç yok zaten. Samimiyetimle söylüyorum ki masa başında oyun oynayan hanımlar ve erkekler, dergilerden ve internet haberciliğinden daha fazla dedikodu yapıyorlar. High Life magazin olarak algılansa da aslında cemiyet dergisidir. Olayı bunun dışına çekmeye çalışan bir kitle var ama o kitle de beni ilgilendirmiyor. - Antalya reklam ajansı sektörünü benimsedi mi? Antalya’da reklam ajansı olmak çok zor… Reklam ajansı denildiğinde sadece gazete reklamı yapıldığını düşünüyorlar. Hukuk Müşavirliği ve Mali Müşavirlikten sonra üçüncü sırada reklam ajansları gelir. Bu işin de ciddiyeti vardır. Yarım, çeyrek, tam sayfa diye milli piyango bileti alır gibi gazete ilanı almayı reklam ajansı olmak zannediyorlar. Aldığım deneyimlerin sonucunda şunu anladım ki aynı sektörde iki firmaya bakmamak gerekiyor. Eğer bir hastaneye bakıyorsam, bir diğerini almam, bir havayolu şirketine bakıyorsam diğerini almam. Çünkü stratejileri farklıdır. İki rakip firmanın işlerini yapıyorsan problemlisin demektir. Biz çözüm ortağıyız, pazarlamacı değiliz ki… - Yaşanan kriz sizi nasıl etkiledi? 1985 yılından beri vergi mükellefiyim. Ben bir işkadınıyım. Yayıncılık dışında pek çok iş yapıyorum ama ortaya koymuyorum. Yaklaşık 10 yıldır Kaleiçi’deki Marina Otel’i işletiyorum. Kaleiçi’nin her türlü sorunlarına rağmen ayakta kalmak için çalışıyorum. Turizm sektöründe 40 odayla 400 oda arasında hiçbir fark yoktur. Hizmet aynıdır. Herkesten daha fazla mağdur olmamıza rağmen en az ağlayan biziz. İnşaat işinin en zor kısmı olan izolasyon sektöründe iş yapıyorum ve hala tahsil edemediğim işlerim var. Yüksek bilanço ve öz sermayesi ile şirket faaliyetlerime devam ediyorum. Muhatabım olan ve iş yaptığım firmalardan para alamamış olmamın yarattığı finansman açığını ise kendi imkânlarımla kapatıyorum. Antalya çok çabuk büyüdüğü için, çok hızlı gelişti ve anlaşılamayan bazı şeyler var. Antalya yatırım ve rant şehri oldu ama çalışanların durumu da ortada. Aslında doğal güzelliklerinin ve yatırımlarının yanında maaşlı çalışan kesimiyle fakir bir kent Antalya… Nüfus çok hızlı artıyor ama gelir dağılımı azalıyor. Antalya’nın 10 yıllık planının şimdiden yapılması gerekiyor. Antalya’da yapılan yanlış yatırımlar yanlışlıklarıyla, insanlarda sadece seçilmedikleriyle kalıyorlar. Tek çare yapan insanı tekrar seçmemek oluyor. Ama yapılan hata o haliyle kalıyor. Ben bu şehri çok seviyorum ve rant uğruna geri dönüşü olmayan hataların yapılmamasını diliyorum. - Geçtiğimiz seçimlerde Genç Parti’den birinci sıra milletvekili adayıydınız. Bu seçimlerde de sizi siyasette görecek miyiz? Adaylık ve aday olmak ve o işin içerisinde savaşmak çok zormuş. Dışarıdan başka bir sahne, içeride başka bir sahne var. Ben bir kere asla siyasetçi olamayacağım, politik davranamayacağım kanaatine vardım. Benim için iyi bir deneyim oldu. Çünkü ben susamam, susmam gereken yerde eğer bir yanlışlık varsa ben onu söylerim. Bu kadar dürüstlükle de siyaset yapmak zor. Yerel yöneticiler iş hayatlarında da iyi bir tüccar olmak zorundadır. Eğer bir şirketi iyi yönetemiyorsanız bir şehri de iyi yönetemezsiniz. Dolayısıyla mecliste de hakkınızı doğru savunamazsınız. Antalya için projeler yapılması gerekiyor. Ama bizde işler “Hamili kart yakınımdır” işleriyle yürüdüğü için bir şey yapılamıyor. Antalya’da küçük esnafın durumu her geçen gün kötüye gidiyor. İmar yanlışlıkları yüzünden şehir planlamasında sorunlar oluştu. Bu konuların öncelikle çözülmesi gerekiyor. Eğer seçilseydim öncelikle bu konuları çözmek için uğraşırdım. - Antalya’da başarılı bir markasınız. Kadın olarak iş hayatında var olmanın zorlukları nelerdir? 25 yıldır iş hayatındayım. Bu yirmi beş yılın ilk yılını çok üzülerek geçirdim. Çünkü çok gençtim, çok heyecanlıydım, çok çalışkandım, çok aktiftim. Dolayısıyla benim sektörümde çalışmak zordu. Otellerin endüstriyel mutfak işlerini yapıyordum. Benim sektörümde bayan olmadığı için çok zorlandım, birileriyle yakıştırıldım. Yanlış anlaşılmalar yaşadım. Arkadaşlarım üniversitedeyken, ben erkek egemen bir camiada erkek işi yapar pozisyonundaydım. Bu geçtiğimiz zaman içersinde Antalya’da kadın olarak iş yapmak gerçekten çok zordu. İstanbul, Ankara bu ayrımı aşmıştı ama Antalya’da son 10 senedir kadınlar iş hayatında aktifleşti. Ticarette kadınsanız hele bir de anne olduğunuz zaman daha da zor. Haydi, iş yapıyoruz, akşam yemeğe gidelim deme şansım yok. Güçlü bir kadınsanız, duruşunuz sağlamsa zaman içinde feminenliğinizi ister istemez kaybediyorsunuz. Feminenliği baskılamak zorunda kalıyorsunuz ve bu bir süre sonra tarzınız haline geliyor. Kolay yürümek yerine ben hep zor yoldan yürümek zorunda kaldım. Hep karşıma zorluk çıktı, bir erkekle yapmadığı pazarlığı benle yapar oluyorlar, başkasından beklemediği hizmeti benden bekliyorlar, bende en ufak bir hataya tahammülleri yok. Benimle ilgili de ekstra bir önyargı var zaten çünkü ben işimi ikili ilişkilerimle götüren biri değilim. İşimi işimle götürüyorum. Bu bazılarının işine yaramıyor elbette ki ama ayaklarım üstünde dimdik bu sayede kaldım. - Dergi reklamlarında en sık karşılaştığınız sorun nedir? Bizim fiyatlarımız da standardımız da bellidir. Başka bir yayın aynı fiyata hem sayfalarca haber, hem reklam, hem röportaj veriyor. Bir firmaya 7-8 sayfa ayırıyorlar. Firma o yayını tercih etse de benim sektördeki yerim ve etkim belli olduğu için verim alamayınca gene bize geliyor. Bu zamanda herkes her işi yaptığı için herkes dergi çıkarmanın kolay olduğunu düşünüyor ve bu işe giriyor. Ben her sektörün içersinde çok fazla insan tanıyan biriyim, yayınlarımdaki etik anlayışını ortaya koyduğum için, bilmiyor da yazmıyor diye düşünülüyor. Yayıncılık bu kadar ucuz olmamalı, insanlar bildiklerini birbirlerine tehdit unsuru olarak kullanıyorlar. İnsanların ayrımı iyi yapmaları gerekiyor, bildikleriyle tehdit edip iş almaya çalışanlara prim verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Okuyucular da herkesi aynı sepete koymasınlar. Ben parasal olarak bir beklentim olduğu için yayıncılık yapmıyorum. O yüzden de bir sayfa reklam için prensiplerimden ödün vermem. Bazen de “dergiyi kapatıyormuşsun diye duyduk” diyenlerle karşılaşıyorum ve çok şaşırıyorum. Kesinlikle böyle bir şey yok, bu sorununda altı ayda bir bana sorulmasına gerek yok. Yayıncılığa devam ediyorum, okuyucumdan da karşılığını alıyorum. - Tüm bildiklerinizi ve tecrübelerinizi bir kitapta toplamayı düşündünüz mü? Belki bir 10 yıl sonra tüm birikimlerimi ve bildiklerimi yazacağım bir kitap olabilir. Yıllarca edindiğim tecrübelerden ticaretle uğraşmamam gerektiği fikrine vardım. Yaptığım işlerde ne kadar kazanacağım hep ikinci planda oldu. Öncelikle kiminle çalıştığıma ve ne yaptığıma odaklandım. Yanlış insanlara güvendiğim için bu özelliğim bana zarar veriyor. O yüzden artık ticaretle uğraşmak istemiyorum. Zaman hepimiz için planlayamadığımız ya da ummadığımız olaylar yaşatabiliyor. Kimi zaman güçlü kimi zaman yalnız ve güçten düşmüş olabiliyoruz. Gerek kendimiz gerekse çevremizdekiler için yaşanabilecek bu gelişmelerde önemli olan ne olursa olsun asaletini ve adamlığını koruyabilmektir.       Ayla Çekiç kimdir?   17 yaşında Ankara`dan ailesinin seçimi ile Antalya`ya gelen ve o tarih itibari ile iş hayatına atılan Ayla çekiç.25 yıldır çalışıyor. 1985 yılında kendi işini açıp vergi mükellefi olan Çekiç, 4 ayrı konuda 75 çalışanı ile faaliyetlerine devam ediyor. Ulusal bir firmada yönetici olan eşinin; Anadolu’da reklam kampanyası vesilesi ile açtığı ajansın ortağı. 2000’li yıllarda Antalya ve Antalya’nın dergisi sloganı ile Antalya Life ve Antalya High Life ile yayıncılığa başladı. 1998 yılından bu yana Antalya Kaleiçi‘nin ilk butik oteli Marina Oteli işletmeye başladı ve devam ediyor. İnşaat sektöründe spor sahaları, tenis kortları, ısı ve su izalasyon vb taahhüt işleri faaliyetlerini de yürüten AKTOB ve ATSO üyesi Ayla Çekiç evli ve bir çocuk annesi.  

  • O artık bir marka

  • Ailesinin zoruyla 17 yaşında geldiği Antalya’da iş dünyasına bodoslama daldı. 19 yaşında büyük paralar kazanan bir işkadınıydı. Evlendi. Çocuk da yaptı kariyer de. İnşaat işine girdi otel işletti. Sahibi olduğu reklam ajansıyla bir çok ulusal gazetenin ciro birincisi oldu… Boy, pos, endam yerinde. Son derece bakımlı. Hani ‘manken gibi’ yakıştırması yapılan cinsten… Bazen şımarık bir çocuk, bazen delişmen, bazen çılgın… Albenisi yüksek kadın görüntüsünün altında aslında tam bir ‘erkek Fatma’.. Dobra mı dobra. Gönlünden, aklından geçen anında dilinde.  Kendi deyimiyle, gönlü, beyni ve ağzı senkronize çalışıyor… Tanımayanlar için ulaşılmaz, aristokrat… Tanıyanların ‘Bizim Ayla’sı… Antalya’da reklam dünyasının fenomeni Ayla Çekiç’ten söz ediyoruz. Aslında sadece reklamcı demek -son dönemlerde sadece buna yönelmiş olsa da- pek doğru olmaz. Çünkü Ayla Çekiç yaklaşık 27 yıldır Antalya’da vergi mükellefi olan bir iş kadını… Endüstriyel mutfak ve otel ekipmanları ile adım attığı iş yaşamında reklam ajansı ve yayıncılığın dışında turizm işletmeciliği ve inşaat sektöründe de başarılı firmaları olan, adını marka haline getirmiş biri… Ailesinin zoruyla 17 yaşında Antalya’ya gelen ve yine kendi ifadesiyle, ‘hayatı boyunca hiç çalışmamış bir babanın kızı’ olarak çalışma hayatına bodoslama giren Ayla Çekiç’in iç dünyasının perdelerini sizin için araladık.   l Tanıyan herkesin kafasında bir Ayla Çekiç profili var muhakkak. Ayla Çekiç kendini nasıl tanımlıyor?   Ben bir Antalya sevdalısıyım. 1985 yılında istemeyerek geldiğim bir kentti Antalya. Ailem Ankara’dan göç etti ve ben onlardan 1 yıl sonra gelmiştim. İklim, ortam her şey çok farklıydı çünkü. Ancak geldikten sonra çok sevdim, aşık oldum bu kente. Biraz ön yargılıyım zaten. Seviyorum veya sevmiyorum. Arası yok. Böyle bir duruşum var hayatımın her noktasında. Bu da beni çok zorluyor. İkili ilişkilerim, sosyal çevrem işim vs. ya uzun soluklu gidiyor, ya baştan bitiyor. Bugün sevdiğimden yarın nefret edemiyorum. Ya da nefret ettiğim birini yarın sevmem kolay olmuyor.   l Dışarıdan bakınca sürekli gülen, çevresine pozitif enerji yayan, delişmen bir duruşun var. Bu bir maske mi yoksa iç dünyan da böyle mi?   Ne görüyorsanız oyum. Hayatımda hiçbir zaman maske kullanmadım, gerek de duymadım. l Hiçbir şeyi kafana takmaz mısın? Takarım ama şöyle, kızgınlığım, tepkim neyse anında dışa vururum, anında söylerim ve kafamda biriktirmem. İyiliği ve kötülüğü de unutmam. Gönlü, beyni ve dudakları senkronize çalışan biriyim. En önemli özelliğim müdanasızlığım. Birine müdanalı olmayı (minnet etmeyi), mahkum olmayı asla istemem, olmadım da. Bu yüzden çok para kaybettim. Sevdiğim ve güvendiğim insanların bana güvenmemesi ise beni acayip mutsuz eder. Bunu çok az yakınım bilir. Bilenlerin de bunu kullanmaya başladığını düşünüyorum. En sinir olduğum hadise ise hadsizlik o nedenle haddini aşan herkese haddini bildirecek hatırlatmalar yapabilirim.   l Bu tavrın kimi çevrelerce şımarıklık olarak da yorumlanıyor. Gerçekten öyle mi? Yani elde ettiğin başarılar mı böyle davranmaya itiyor?   Ben Antalya’ya geldiğimde 17 yaşındaydım.  Her şeyim bu şehirde yaşandı. Hastalandım,  evlendim, çocuk sahibi oldum, düştüm, kalktım battım, çıktım, vergi rekortmeni oldum. Kaderim olan her şeyi bu kentte yaşadım. Şimdi basın sektörüne girdiğim için böyleyim zannediyorlar ama ben 17 yaşımda da böyleydim. İlk babama kafa tutmuştum, ‘Sen bize (annemle bana) sormadan Antalya’ya yerleşemezsin’ diye..  Ya Ankara’da kalıp okuyacaktım, ya da Antalya’da annemin dizinin dibinde.. Ben çalışmayı tercih ettim ve çalışma hayatına girdiğimde para beklentim yoktu. Başarılı olmak için girmiştim.   l 17 yaşında bir genç kızın iş dünyasına böyle bodoslama dalması da çok normal değil aslında. Nasıl başladı bu süreç?   İlk işim endüstriyel mutfak, otel ekipmanları işiydi. Akrabamın böyle bir işyeri vardı ve ben ortak olmuştum. Başladığımın 3’üncü ayında bütün müşterileri tanır hale gelince akrabam bundan rahatsız olmaya başladı. Ben de birinin beni çalıştıramayacağını düşündüğüm için ayrıldım ve bir otel içerisinde market açtım. Aynı dönemde otellere buz, kahve makinesi gibi ürünler satan bir firmanın Antalya şubesine de ortak oldum. O dönemde bir fuarda Silkar Holding’in patronu Ali Rıza beyle tanıştım. Bana, Fransa’dan getirdiği bir makine ile sandalye üretimine başladıklarını söyledi ve bu işin Akdeniz temsilciliğini önerdi. "Bu işi iki yıl sürdüreceğim, sonra bırakacağım. Bu sürede sen ya Türkiye’nin en zengin kadınlarından biri olursun ya da ticarete veda edersin" demişti. 19 yaşındaydım. Nitekim tekel bayisi gibi oldum. Otellere kamyon kamyon mal indiriyordum. İnanın parayı ne yapacağımı bilmiyordum. Belli bir süre sonra bu işi, iş hayatına yeni atılmış bir arkadaşıma devrettim. Başarılı oldukça rakiplerin de arttı doğal olarak…  Hayatım boyunca hep yönetilmek istendim ama yönetilemedim. Ayrıca da hep bir rekabetle karşılaştım. Ortağım rekabet etti, dostlarım, arkadaşlarım rekabet etti. Kadınlardan çok erkek rakibim oldu. Bayan olmanın avantajını hayatım boyunca hiç kullanmadığım halde sanki bunu kullanıyor muşum gibi davranmak rakiplerimin kullandığı bir unsurdu.   l Yani ‘Erkek Fatma’ tavırlarının altında bu savunma psikolojisi mi yatıyor?   İşin aslı, bu yakıştırmaları kadın olduğum için konuşuyoruz. Ben bir kadınım ama yakıştırmalar olmasın diye erkek Fatma ya da delikanlı yakıştırmasını iltifat kabul etmek zorunda kalıyorum. Şimdi senle ben aynı işi yapıyoruz, rakibiz. Birlikte ihaleye giriyoruz fiyatlarımız açılıyor. Benim fiyatım onaylanıyor, öteki dönüp sanki o iş sırf ben kadın olduğum için bana verilmiş havası estiriyor. Kadın ayrımcılığı hat safhada. Siyasette erkek gece gündüz eve girmez, kadın siyasetçiye, ‘evinizi, eşinizi, çocuğunuzu ihmal ettiğinizi düşünüyor musunuz’ diye mahalle baskısı yaratılır. Siyasette erkeği milletvekili sırasına Genel Başkan koyar, bedavadan seçilir ve laf olmaz.  Allah muhafaza bir kadın ilk 5’e konulsa torpil dedikodusu bitmez. Erkek egemen dünyada kadın olmak fazlası ile zorken, bir de eteğinize asılanlarla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Bu, kadının emeğine de zekasına da yapılan bir ayıptır.   l Üzüyor mu seni bu tür yaklaşım ve düşünceler?   Gençken evet. Bugün üzmüyor çünkü aleyhimde konuşan, gıybet yapanlar o yıllarda beni üzenlerin üzüldüklerini gördüm. Hiçbirisinin ayıbını yüzüne vurmadım. Bu memlekette ayaklar baş, başlar ayak olmuş, bir terazi yok. Dünün rehberi turizmde dev şirket oluyor, kimseye garip gelmiyor. Sen tırnaklarında bir yerlere geliyorsun ve torbadan çıkmış muamelesi görüyorsun. Beni eleştirmeye kimsenin hakkı yok. Kimseye borcum yok, kimseyi kazıklamadım. Dünün pansiyonlarda bardak yıkayıp servis veren adamı bugün zincir otel sahibi. O sorgulanıyor mu, ‘nereden buldun bu kadar parayı’ diye. Benimle ilgili kafa karışıklığı olmasına da şaşıyorum. Merak eden gidip ATSO kayıtlarına baksın. 1985’ten beri ticaretin içindeyim. Gün gelmiş vergi rekortmeni, gün gelmiş sektörümde ciro birincisi olmuşum. Antalya’da 10 yılda servet sahibi olanlarla ilgilensinler… Önemli isimlerle, firmalarla çalıştın ama bu gün onların yanında değilsin…  Geçen bir arkadaşım bana, "Antalya’da büyük isim olmuş pek çok iş adamının bir çoğunun başlangıcında sen varsın. Logosu dahil sen yapmışsın. Bunların yanında pek çok insan büyüdü, zengin oldu. Sen niye yoksun ?" diye sordu. Düşündüm ve dedim ki, "Hepsinden alacaklıyım. Kimse borçlusunu sevmez.." Yahut da istemesini bilmiyorum…  l Cenajans olayı, daha doğrusu reklamcılık nasıl başladı?   Ajansı Antalya’da açmaya gelen eşim Bülent Çekiç. Acarlıoğlu vasıtasıyla tanıştık ve evlendik. Sonra o İstanbul’a dönmek istediğinde ben Antalya’da kalmakta direndim ve bunun için Cenajans Akdeniz’i satın aldım. Hiç bilmiyordum işi ama kısa sürede öğrendim. İstanbul merkezli olduğu ve o dönemler en iyi ajans olması ve ‘pahalı’ imajı düzeltinceye kadar 2 yıl neredeyse bedavaya çalıştım. Ben kendimi reklamcı olarak değil müşavir olarak kabul ediyorum. Zaten 3-5 bin lira teminat veren herkes reklam ajansı olabiliyor. Ayrıca bu kentte reklam ajanslığının sadece gazetelere reklam göndermek olduğu sanılıyor. Tabela reklamcılığı yapılıyor. Baktım ki benim öğrendiğim reklamcılık ile Antalya’da uygulanan çok farklı. Ben de kendi markamı yaratmaya karar verdim ve 1999’da Antalya Life dergisini yayın hayatına soktum.   l Yayıncılık da böyle başladı yani…  Evet. İlk sayımızı 2000 yılında çıktık. Daha sonra da Antalya Hig Life’ı çıkardık. Antalya Life’ın ilk sayısında ilk röportaj Fettah Tamince ile yapılmıştı. Tamince o yıllarda bize hayallerini, ufkunu anlatmıştı. Bugün geldiği noktada bunların tümünü gerçekleştirmiş olduğunu görüyoruz. Bu müthiş bir başarı. Ancak Antalya’nın yapısından dolayı bugün dünya çapında bir iş adamı olmasına rağmen hala ‘Bizim Fettah’ olmaktan kurtulamadı. Çünkü Antalya amatör bir kent. Bu kentte her şey zor olduğu gibi reklamcılık da, gazetecilik de zor. Çünkü basını destekleyen unsurlar kısıtlı. Antalya zor bir şehir. Sayın Vali geçenlerde yurtdışında gördüğü bir meyveyi tarif etmişti; dışı cennet içi cehennem diye. Dışardan bakıldığında Antalya işte tam da böyle.   l Gazetecilik zor derken işin ekonomik boyutunu kastediyorsun sanırım…  Evet tabi... Bu memleketin en büyük handikapı ulusal gazetenin 5 tane ekinin olması. Bir gazetenin 5 eki olursa yerel gazete burada nasıl yaşasın. Ben reklam ajansıyım. Hem ulusala, hem yerele reklam veriyorum. Üzülüyorum çünkü bakıyorum ilan veren sadece kent esnafı. Balıkçı, kebapçı, çiçekci, bar, kulüp vs. Peki nerede bu turizmciler ? Nerede otel sahipleri ?.Nerede sanayicisi ? Herkes palavrayı bir bırakacak… Esiyorlar, gürlüyorlar 7 otel, 10 otel filan diye…10 senede holding olanları biliyorum. Ya ben aptalım ya başka bir şey var. Onlara sormak lazım; 10 senede nasıl holding olunur ? 7 senede nasıl otel zinciri sahibi olunur ? Emanetçiler mi, kendi paraları mı, birilerinin parası mı? bunlara bir bakmak lazım. Bu şehirde sessiz sedasız o kadar çok büyüyen, zenginleşen var ki… Sonra yerel basın ve emekçilere ucuz muamele yapılıyor. Ben bir kaynağım bu kente faydalı olanı da, bu kentten nemalanıp kıymet vermeyeni de biliyorum. Bu yüzden mi tanıyan hemen herkesin, ‘Bizim Ayla’sısın?   Başta da söylediğim gibi ben iş hayatıma endüstriyel mutfakla girdim. Otellere daha inşaat aşamasından itibaren giriyordum. Yıllarca bu anlamda hizmet verdim. Şu an o otellere çocukları bakıyor olsa bile babaları beni tanıyor. Bir çok sanayici ile aynı dönemde iş hayatına başladım. Onlar öyle tanıyor. Otel sektöründe 12 yıl bulundum. Kaleiçi’ndeki Marina Oteli TMSF el koymuş olmasına rağmen kendi imkanlarımla işlettim. Tanınıyorum çünkü hemen her sektörde faaliyette bulundum. Toplam 4 şirketim var. İnşaat, reklam, Telekominikasyon vs alanlarında. Dönemsel olarak 200-300 çalışanım oldu. 15 yıldır tam hizmet ajansıyım.   l Şu an bunların hepsi faal mi?   Şu sıralar Ajans ve yayıncılık aktif. İnşaatı proje gelirse devam ettiriyorum. Bir de haber sitemiz var. www. haberantalya. com. Herkesin emeğine saygılıyım ağaç kabuğundan çıkmadım yani. 28 yıldır bu kentte ticaret yapıyorum.   l Erkek egemen yapı içerisinde verdiğin mücadeleye, üzerindeki baskı ve strese rağmen yüzünden gülücük hiç eksik olmuyor. Bunun sırrı ne?  Sinirlerimi aldırdım açıkçası…  Hiç kompleksim yok. Sıfır kompleks, sıfır kıskançlık… Hiçbir şey hiçbir koşulda beni rahatsız etmez. Eskiden sevdiğim bir insanın, dostumun bana yanlış yapması beni çok üzerdi, şimdi o da üzmüyor. Çünkü onların da dost olmadığını, benim yanlış insanları sevdiğimi anladım. Sonuçta hayat bir alış veriş. Bugüne kadar vermişim alamamışım. Şimdi almıyorum da vermiyorum da. Verirsem de mutlaka alırım… Ticaretin de esası zaten budur.  Biraz da ailenden bahsedelim. Başarılı bir işkadını Ayla Çekiç aynı zamanda bir anne değil mi? Evet 12 yaşında Lara adında bir kızımız var. Bülent, benim yüzümden Antalya’ya geldi. Star Grubunun başındaki isimdi 650 personeli vardı. Bülent’in Antalya’da çalışması demek, Büyükşehir Belediye Başkanı’na Antalya’da mahalle muhtarlığı yap demek gibi bir şey olurdu. Bu kentte yaşama bencilliğim onu zorunlu emekli yaptı.   Bir gün bırak şu işleri otur derse ne yaparsın? Beni çok iyi tanıyan birisi, çalışmadan duramayacağımı bildiği için bu konuyla ilgili hiç baskı yapmaz. Lara doğduğunda motorum vardı ve hayatımda sadece bu konuda bana yasak koydu, ‘Artık hamilesin motora binme’ demişti. Şimdi kızım büyüdüğü için yeniden motora biniyorum. Bu benim bir hobim. Antalya koşullarında yaya olmak da motor kullanmak kadar tehlikeli. Zaten gezi motoru kullanıyorum öyle sürat filan yapmıyorum.

  • HÜRRİYET - HIGHLIFE DERGİSİ BİR İLKE İMZA ATTI
  • MİLLİYET - HIGHLIFE DERGİSİ BİR İLKE İMZA ATTI
  • HABERLER.COM - HIGHLIFE DERGİSİ BİR İLKE İMZA ATTI
  • HABER24.COM - HIGHLIFE DERGİSİ BİR İLKE İMZA ATTI
  • SONDAKIKA.COM - HIGHLIFE DERGİSİ BİR İLKE İMZA ATTI
  • İHLAS HABER AJANSI - HIGHLIFE DERGİSİ BİR İLKE İMZA ATTI
  • HABERTÜRK - HIGHLIFE DERGİSİ BİR İLKE İMZA ATTI
  • KADIN MÜZESİ - AYLA ÇEKİÇ SÖYLEŞİSİ
  • antalya web tasarım twitter anket twitter takipci twitter followers review mood